SOFİ MENÜ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
YÜCE NAKŞİBENDİ TARİKATI
Bahâeddin Nakşibend kuddise sırruh’un halifelerinden Alâeddin-i Attâr, Zâhîd Bedahşî ve Muhammed Parisâ tarafından, özellikle Yeseviyye Tarikati'nin yoğunlukta bulunduğu bölgelerde, çok büyük bir kitleye ulaştı. İmam-ı Rabbânî kuddise sırruh (ö. 1625) döneminde Hindistan ve havalisine; Mevlana Halid Bağdâdî kuddise sırruh (ö. 1826) zamanında da bütün Orta Doğu'ya yayıldı.
Osmanlı Padişahları Nakşibendiliği himaye ettiler. Son Osmanlı Padişahı, Vahdettin Han'ın da Nakşî-Halidî olduğu rivayet edilmektedir. Bazı tasavvuf ve tarikatlar üzerine araştırma yapan zatlar şöyle demişlerdir:
"Nakşî tarîkatı, îtikadî sarsıntılara yol açacak fikir ve düşüncelere yer vermeyen mu'tedil bir tarîkattır. İslâm kültürüne, halk maârifine ve Anadolu birliğinin te'minine yaptığı hizmet büyük olmuştur."
Bu Tarikat-ı Aliyye'de yapılan her türlü davranış, söz ve latife Allah için olmalıdır. Yapılan amellerden ne dünyevî ne de uhrevî bir menfaat beklenmemelidir. Bu âli maksada ise ancak, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine uymak ve bid'atlardan kaçınmakla ulaşılabilir.
Bütün yasaklardan, mekruhlardan kendini korumak suretiyle, kalbî huzurun süreklilik kazanmasına çalışılmalıdır. Geçmişte işlemiş olduğu, günah, haram, hata ve kusurları için tevbe-i nasuh etmeli; bu gafleti gidermek için; kalbî râbıta ve zikirle meşgul olmalı, kalbî ve aklî terakkîyi kazanmak için gayret gösterilmelidir. Zira, huzurun (ihsan) hasıl olması için bu saydıklarımızı uygulamak şarttır. Özet olarak, Âl-i Nakşibendî Tarikati'nin hakikati, Allah-u Zülcelal ile sürekli olarak beraber olmaktır.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
| | |